Dünya Türk Şirketleri Birleşin!

Dünya Türk Şirketleri Birleşin!

Bu sloganın aslı “Dünya İşçileri Birleşin” şeklindedir. Bu sloganı ilk Çekoslavakya eski Cumhurbaşkanı Vaclav Havel’in 1980’lerin başında yayınladığı “Güçsüzlerin Gücü” adlı klasik makalesinde gördüm. Havel de bu sloganı ülkesinde bir manavın penceresinde görmüş ve anlamı üzerinde uzun yıllar yattığı hapislerde kafa yormuş.

“Dünya İşçileri Birleşin” sloganı ona göre bu manav için bir maskedir ve “işçilerin diktatörlüğünden” eman dileğinden başka bir şey değildir. Diğer bir ifadeyle, kendisini komünist zulmünden korumak için penceresine astığı “beni rahat bırakın” mesajıdır. Yoksa dünya işçilerinin birleşmesi soyut ve ideolojik bir slogandır. Havel komünist psikolojiyi pek tabi daha iyi biliyor. Ancak, ben Havel’in aksine, belki de komünist zulmü altında hiç yaşamadığım için, bu sloganın namusuna biraz saygı göstereceğim. Bence güçsüzlerin güç olabilmesi için tek yol birleşmeleri ve beraber hareket etmeleridir. Tuğlalardan birer birer bir şey olmaz ama, biner biner bir bina olur. Dünyada en ucuz çalışanlar, bir ürünü en pahalıya üretenler, bir mali en pahalı alanlar, siyaseten ve ekonomikmen bir yere varamayanlar hep yalnız ve münferit hareket edenlerdir. O yüzden birlik ve beraberlik bu küresel dünyada artık hamasi ve afaki bir laf olmaktan çıkmış, bilakis var olma ile yok olma arasındaki ince bir fark haline gelmiştir.

Dünya işçileri mutlaka birleşmeli. Buna benim hiç bir itirazım yok. Birlikten doğan güçlerini, ülkeye kattıkları katma değerin bölüşümünde adil davranılması için kullanmalıdırlar. Yani hakettiklerini almak için güçlü olmalıdırlar. Yoksa işveren veya müteşebbis düşmanlığı için değil. Ancak bir şeyin paylaşım kavgasını yapmak için, ilk önce bir şeyin üretilmesi gerekir. Üretimin baş aktörü de modern ekonomilerde müteşebbislerdir. Girişimciler büyük riskler alarak emek, sermaye, arazi ve teknoloji gibi üretim faktörlerini bir araya getirirler, üretim ve istihdam sağlarlar. Dolayısıyla, işçilik ve işverenlik birbirinin ikamesi değil, birbirinin tamamlayıcısıdır. İşçi olabilmesi için işveren olması gerekir. Sendika olması için, “fabrika” olması gerekir. İşverenler yoksa, üretim de, paylaşım kavgası da olmaz. Kaba tabirle, yorgan gider kavga biter. Kanaatimce ilkönce “Dünya İş Adamları Birleşmeli”, daha sonra “Dünya İşçileri Birleşmeli”. İlkönce sanayi oluşmalı, fabrika olmalı, sonra sendikalaşma gelmeli. Hülasa, işçilerin bir araya gelmesi için işadamlarının ilkönce bir araya gelmesi gerekir. Komünizmin (işçi egemenliğinin) kapitalizmin (patron egemenliği) sorunlarına bir tepki olarak ortaya çıktığını unutmayalım.


Bu yazıma “Dünya Türk Şirketleri Birleşin” diye bir başlık atmamın sebebi Kasım 18-19 Kasım tarihleri arasında İstanbul’da Dış Ekonomik İlişkiler Konseyi (DEİK) ile Ekonomi Bakanlığının İstanbul’da ortaklaşa düzenleyeceği “Dünya Türk İş Konseyi”. 80 ülkeden 2000’i aşkın katılımcıyla gerçekleştirilecek kurultay, yurt dışında yaşayan yerleşik girişimciler ve iş adamı örgütlerini, uluslararası şirketlerde başarı sağlamış Türk yöneticileri, Türk profesyonelleri, genç girişimcileri, ekonomistleri, uzmanları, siyasi temsilcileri, bürokratları, Türkiye’de yerleşik iş adamları ve iş dünyası liderlerini ve akademisyenleri bir araya getirecek. Bu ve benzer kurultaylar ülkemiz için çok önem arz ediyor. Türkiye’nin küresel güç olma hedefi dünya Türk işadamlarının performansıyla yakından ilgilidir. Zira, dünyadaki rakiplerimiz büyük siyasi (ABD ve AB) ve ekonomik (Çok Uluslu Şirketler) birliklerdir. Bunlara karşı birer birer değil ancak biner biner bir araya gelerek mücadele edebiliriz. Şu an ülke olarak da, şirketler olarak da, küresel ölçekte mücadele etmek için yeterli büyüklükte değiliz. Ancak ülke içinde ve ülkeler arasında birliktelikler ve beraberlikler kurarak başa güreşebiliriz.

Birlikten gerçekten güç doğuyor. Bunun en önemli örneği bugün dünyanın en büyük ekonomik ve siyasi birliği olan Amerika Birleşik Devletleridir. İçerisinde bayrağı ayrı, anayasası ayrı 50 tane devleti barındırmaktadır. ABD bugünkü süper devlet olma gücüne birleşerek ve ortak hareket ederek varmıştır. Böyle devasa ekonomik, siyasi ve askeri bir güce karşı tek başına başedemeyeceklerini anlayan diğer dünya devletleri de ABD’den kopya çekip bir araya gelmekte ve birlikler kurmaktadır. Yirmişer yıl arayla iki büyük cihan savaşını çıkarmış ve birbirlerini boğazlamış ve 50 milyonun üzerinde insanın yok olmasına sebep olmuş Avrupa devletleri dahi başka çıkar yol bulamamış, düşmanlıklarını bir kenara bırakıp Avrupa Birliğini kurmaya karar vermiştir. Artık devir bireysel olarak değil toplu olarak hareket etme devridir. İçerde ve dışarda yaşayan Türkler olarak tek tek yapacağımız ve geleceğimiz noktalar sınırlıdır. Ekonomik ve siyasi durumumuzu iyileştirmek için birlikten başka çaremiz yoktur. Ekonomik ve siyasi olarak ülkemizde ve bölgemizde sağlam bir zemin oluşturmadan, uzun dönemde küresel güç olmamız mümkün değildir! Varisi olduğumuz Osmanlı Devleti eğer arkasını sağlama almasaydı, Anadolu’da birliği sağlamasaydı, hiç Viyana’lara varabilir miydi?

Artık devir değişmiştir. Bugün dünya siyasetine yön vermek, ekonomik bir güce sahip olmaya bağlıdır. Çağımızda milletlerin gücü dünya ölçeğindeki şirketleriyle ölçülmektedir. Tarihte ilk defa bugün, dünyanın 100 büyük ekonomik gücünden sadece 49’u ülke iken, 51’i şirkettir. Bir Wall-Mart’ın yıllık cirosu, Peru ve Pakistan’ın toplam milli gelirinden daha büyüktür. Öyle görünüyor ki, bu yüzyıl ticaret ve şirketlerin yüzyılı olacaktır. 1990ların başlarında dünyanın en büyük 10 bankası içinde bir tane bile Amerikan bankası yoktu. Japon ve Alman bankalarının karşısında Amerikan bankaları tutunamıyor, uluslararası alanda rekabet edemiyorlardı. Dünyada finansal gücünü korumak ve pekiştirmek isteyen ABD, bankalarının rekabet gücünü artırmak için, 1994’te hemen bankaların faaliyet alanlarının önündeki sınırları kaldırmış, şirket evlenmelerinin önünü tamamıyla açmıştır. Bugün Citi Bank veya Bank of America 100’den fazla finans şirketinin birleşmesinden oluşmuş (iki trilyon dolarlık varlıklarıyla) yeryüzünün en büyük finans kurumlarıdır. Türk bankaları, en az 100 bankadan oluşan mega Amerikan ve Avrupa bankalarına karşı nasıl birer birer mücadele edecekler?

Küresel oyuncu olmak, önemli bir büyüklük gerektirmektedir. Bunun için de büyük firmalar ya şirket evlilikleri yapmakta ya da başka şirketleri satın almaktadır. Büyükler dev alım güçleriyle kaynakları/hammaddeleri daha ucuza temin etmekte, dış piyasalara erişimleri nedeniyle daha ucuza fon bulmakta, yüksek müşteri kapasitesi sebebiyle kişi başına her şeyi daha ucuza mal etmektedir. Devlerin at koşturduğu bugünkü ekonomik düzende küçüklere fazla bir şans verilmemektedir. Büyüklerle tek tek başa çıkamayacağını anlayan ve yaşam mücadelesi veren küçükler, çareyi ortak davranıp birlikler oluşturmakta bulmuştur. Küçük bir işletme olarak, tek başınıza milyonlarca dolar tutan bir teknolojiye belki erişemeyebilirsiniz, ama bir araya gelerek bu teknolojiden pekala istifade edebilirsiniz. Mesela, bankaların devasa işlem gücüyle rekabet edemeyeceğini anlayan minik kredi kooperatifleri (credit unions), ellişer yüzer bir araya gelerek kredi birlikleri oluşturmuştur. Bugün bu küçük kooperatifler bankaların belalısı, tüketicilerin sevgilisidir! Sınırların kalktığı, oyun alanının bütün yer yüzü haline geldiği günümüz dünyasında, zaten nispeten küçük olan Türk işletmeleri daha da küçülmüştür. Şu an yeryüzü tarihinin en acımasız, en kapitalist döneminde yaşıyoruz. Bu yeni dünyada küçük olana, yalnız olana, bağlantısız olana pek yaşam hakkı yoktur. Ancak bir araya gelerek, dayanaşarak ayakta kalabiliriz.

Bugün dünya ölçeğinde firmalarla iş yapabilmek (ve/veya rekabet edebilmek) için dünya ölçeğinde firma olmak gerekiyor. Türk firmalarının Amerika ve Avrupa gibi büyük pazarlara girişte zorlanmalarının önemli bir sebebi, ölçeklerinin çok küçük olmasıdır. Bankacılık sektöründen biliyorum. Türkiye’deki tüm bankalarımızın aktif büyüklüğü bir Chase Bankasının yarısından azdır (yaklaşık üçte biri kadardır). Küresel firmaların bazı siparişlerinde koskoca Ege bölgemizin bile yetersiz kaldığı söyleniyor. Bu da sadece ülke içinde değil, çevre ülkelerden bile mal tedarikini ve işbirliğini gerektiriyor. Ölçek ekonomisini yakalamak için firmalarımızın mutlaka büyümesi gerekiyor. Büyümenin en hızlı yolu da şirket birleşmeleri veya satın almalarıdır. Bütün dünyadan Türk iş adamlarını çeşitli vesilelerle bir araya getiren TOBB ve MÜSİAD gibi kuruluşlarımız şirket birleşmelerini özendirmeli ve bu konuda çeşitli modeller geliştirmelidir. Ancak içeriden ve dışarıdan Türk firmalarının işbirliği ile büyük Türkiye olabilir, küresel bir güçten bahsedebiliriz. Sanayicilerin duayeni Henry Ford “Bir araya gelmek başlangıçtır. Bir arada kalmak ilerlemedir. Beraber çalışmak başarıdır” der. Birlikten gerçekten kuvvet doğar. Birlikten kuvvet doğmazsa kargaşa doğar. Tüm dünyadan işadamlarını bir araya getirmek en kolayı. Onları nasıl birlikte çalıştıracağız? Birlikte çalıştıramazsak, birlikten bereket çıkaramazsak, bir dahakisine nasıl bir araya getireceğiz bu insanları?

Prof. Dr. İhsan Işık, Rowan Üniversitesi Öğretim Üyesi & Amerikan Türk Ticaret Odası (ATCOM) Başkanı, TOBB Dünya Türk İş Konseyi Amerika Komitesi Üyesi

Yorum yazmak için lütfen giriş yapın.